Tüm yıldızlar gibi Güneş'de, kütle çekiminin etkisiyle sürüklenen gaz ve tozların, girdap halinde dönerek bir küre oluşturmasıyla, meydana geldi. Kütle gittikçe büyürken, merkezdeki hidrojen, çok büyük bir basınçla sıkışır. Sonunda, hidrojen çekirdeklerinin bir araya gelerek, çok aşamalı bir tepkimede, helyuma dönüşeceği, bir füzyon tepkimesini tetikler. Ortaya çıkan çekirdekler, onları oluşturan birleşimdeki hidrojen çekirdeklerinden, daha az kütleye sahiptir. Bu kütle farkı, Einstein'ın ünlü; E = mc2 formülüne göre, enerjiye dönüşüyor.
Bu enerjinin büyük bölümü, gamma ışınları biçiminde, ışık olarak taşınıyor. Ki bu, elektromanyetik ışınımın, en şiddetli dalga boyudur. Ancak, Güneş'in çekirdeğinin yoğun olması nedeniyle, fotonlar, atomlara çarparak saçılıyor, ya da soğuruluyor ve yeniden yayılıyor. Foton, Güneş yüzeyine ulaşana dek, geçmesi gereken 700.000 kilometrelik yolda ilerlerken, o kadar çok enerji harcıyor ki; büyük bölümü, görünür ışık olarak adlandırdığımız, oldukça önemsiz bir ışınım olarak açığa çıkıyor. Nitekim merkezin hemen üzerindeki bölgede; (Güneş yarıçapının içten dışa doğru % 25'lik kısmından başlayıp, % 85'lik kısmına kadarki bölge), ışınım bölgesi(radiation zone), olarak adlandırılıyor. Bu bölgenin sıcaklığı, merkeze göre daha düşük; ortalama 5 milyon °C kadar.
1950'li yıllarda füzyon modeli, doğrulanmıştır. Ancak, füzyon sürecinde üretilen ve nötrino denilen, atomdan daha küçük, hayaletimsi parçacıklar, daha sonra fark edilmiştir. Araştırmacıların, onlarca yıl süren araştırmalarına göre, her gün Dünya 'ya çarpması gerektiği öngörülen nötrino miktarının, yalnızca üçte birini saptayabiliyorlardı. Sonunda, üç yıl önce, Japonya ve Kanada'daki tesisleri de içeren uluslararası düzeyde, dikkate değer bir çaba gösterildi. Ve kayıp nötrinoların, mutasyon geçirip, farklı türlere dönüştüğü kanıtlanarak, problem çözüldü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder